29 Kasım 2016 Salı
Anksiyete
Hüzün dolu bir gündü. Aslında her gün ona böyle hissettiriyordu. Çok fazla uyumaya başlamıştı. Çok fazla dikkati dağılıyordu. Dinlediğini anlayamıyordu. Sürekli boşluklara dalıyordu. Ve bunun düzelmesi için hiçbir şey yapmıyordu. Kendi benliğini kaybetmeye alışmış, hatta bunu kabullenmişti. Aksini istemiyordu. Gözlerinin önüne hep geçmişteki hatıraları geliyordu. O, artık bir anksiyete haline girmişti. Sürekli olumsuz şeyler düşünmekten; kendi kabuğunun dışına çıkmaya korkuyordu. "Neden" diye sorduklarında: "bilmiyorum, belki de bunu hak ediyorumdur" diyordu. Neden hak ettiğini düşünüyordu? Hep yaptığı hatalar olduğunu düşünürdü. O, hatalardan aldığı dersler sonucunda "iyilik" kavramına yaklaşırdı. Olumsuz düşünme sebebi, vicdanını rahatlatmanın o kadar kolay olmadığıydı. Şu an böyle olmasının sebebi, geçmişte bıraktıklarıydı. Her insan yaşattığını yaşarmış. Belki de bundandı. Kendini savunmasız hissetmek istemiyordu. Güçlü gözükmek istiyordu. Korkuyordu. Yıpranmaktan, sevdiklerinin yanında olmamasından... O, kendisi için hiçbir şey düşünemez hale gelmişti. Hep başkalarının mutluluğuyla kendini motive eder olmuştu. Kendisini unutmuştu. Bu unutkanlık, onu tanınamayacak hale getirmişti. Tanınmak istemediği bir boşlukta uyumak istiyordu sadece. Uyanmamak üzere...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder